#MEDYA OKURYAZARI OL! #MEDYA OKURYAZARLIĞINA DESTEK OL! #BİZİM OYUN ALANLARIMIZ MEDYA DEĞİL! #İLGİSİZ VE TAKİPSİZ ANNE BABA İSTEMİYORUZ! #ÇOCUKLARIMIZI TEHLİKELİ MEDYA MESAJLARINA KARŞI KORUYORUZ!

#MEDYA OKURYAZARI OL! #MEDYA OKURYAZARLIĞINA DESTEK OL! #BİZİM OYUN ALANLARIMIZ MEDYA DEĞİL! #İLGİSİZ VE TAKİPSİZ ANNE BABA İSTEMİYORUZ!

“Müzik Kocaman Bir Deniz Ben İçerisinde Yüzen Bir Kum Tanesi”

14 yaşından beri müzikle profesyonel olarak uğraşan bir çok ünlü isimle gitarist- vokalist ve aranjör olarak çalışan pop sanatçı Emre ÇİÇEK ile öğretmenlik yaptığı  Arel Koleji’nde güzel samimi bir röportaj gerçekleştirdik.

 Biraz kendinizden bahseder misiniz?

İstanbul doğumluyum. 30 yaşındayım. Terazi burcuyum. Arel Koleji’nde müzik öğretmenliği yapıyorum. Şarkıcılıktan müzik öğretmenliğine geçiş zor oldu ama bazı zorunluluktan dolayı geçtim.

Hobileriniz nelerdir?

İşimle pek örtüşmese de bilgisayar oyunlarını çok severim çok sık bilgisayar oyunlar oyunu oynarım. Düzenli olarak paten kayıyorum, bisiklete biniyorum birde yoğun bir hayatım var ve arda kalan zamanda kitap okuyorum.

Motivasyon kaynağınız nedir?

Tarifi mümkün olmayan bir enerji var içimde anlatamadığım. Sabah kalktığımda ah bugün çok kötüyüm çok yorgun geçecek diye bakmıyorum. 15 dakika bile uyuyup kalktığımda bile enerji patlaması yaşıyorum. Garip şekilde bir enerji var ama oda müzikle alakalı bence veya öyle olduğu için müziğe yöneldim.

Beste yazarken ortam çevre sizi nasıl etkiliyor?

Murat Boz’a verdiğim yeni albümünde de dinleyeceğimiz besteyi metrobüste yazdım. Şarkının başlangıç sözlerinde Hatun Kişi diyor. O güne kadar hiç kadın cenazesine katılmadım yani hiç denk gelmedi. Anneannemin cenazesinde de şehir dışındaydım. Şirinevler metro istasyonunda durduk oradaki camide cenaze namazı varmış imam hatun kişi niyetine dedi sonra ben hatun kişi niyetineyi  alıp o zamanlar evim  avcılardaydı avcılara gidene kadar o besteyi yaptım. Eve gittiğimde gitarımı aldım çaldım ve gönderdim kabul edildi. Kısacası bestelerimi kaosun içinde daha iyi yazıyorum. Çok önemli bir besteme çalışıyorum diyelim mumları yakayım, şarap koyayım demiyorum onu yapıyorum deniyorum bu arada olmuyor yazamıyorum.

Unutamadığınız ilginç bir olay yaşadınız mı?

Eski oturduğum evin karşında bir hoparlör tamiri yapan bir dükkan vardı. Çok  ünlü bir tamirci bir ünlü isimlerin arabaları da geliyor oraya. O gün ben uyuyorum sonra bir araba gelmiş oraya bir parça çalıyor Soner Sarıkabadayı’nın bir parçasıymış. Bu olay 3-4 yıl önce oluyor. Uyandım dedim ki ben ilk defa  rüyamda beste yaptım çok güzel olacak falan yazdım şarkıyı herkese söylüyorum.  Bir hafta sonra Sertap Erener şarkıyı çıkarmış “Bu böyle” şarkının adı. Benim psikolojim bozuldu bir psikoloğa gitmeliyim dedim delirdim sandım. Sonra araştırdım ki gerçek Soner Sarıkabadayı ve Sertap Erener’in o işi yapan adamın arabasının hoparlör dükkanına geldiği ve denemek için şarkıyı çaldığını ve ben uyurken bilinç altına yerleştiğini anladım.

Bir dilek hakkınız olsa neyi değiştirmek isterdiniz?

10 sene öncesine gitmek isterdim. Ben 16 yaşımda sahneye çıkıyordum. Sahneye çıktığım bir gecede o parayla 4 çeyrek altın alıyordum. Şuanda olsa gecede bin lira gibi bir para kazanıyormuşum. Haftanın 6 günü sahne yapıyordum. Bugün dönüp baktığımda harcadığım paranın haddi hesabı yok. Hiç bir birikim yapmamışım doğru yönlendirilmemekten kaynaklanıyor. Hiç elle tutulur bir şeyim yok evlendikten sonra eşim tuttu beni yani daha iyi şartlarda olabilirdim. Müzik adına en basitinden bir fotoğraf çekimi 2-2.500 bin , bir klip çekimi 10 binin altında yok olsa da çektiğin klipte izlenmiyor. Albüme ayıracağım minimum miktar 50-60 bin ki bunu ben ayırıyorum besteler ben yazıyorum aranjörlüğünü, düzenlemesini ben yapıyorum. Besteleri ben yapmasam bugün sağlam bir beste 25-30 bin lira birde ben 8 parçadan oluşan albüm yapıyorum. Yani şuanda o rahatlığa erebilmek isterdim acaba bu şarkıyı çeksem tutar mı tutmaz mı  diye değil de param var tutmazsa tekrar tekrar çekerim denerim demeyi isterdim. Bu yüzden 10 yıl öncesine gidip gereksiz ve hızlı harcadığım miktarları biriktirmek isterdim ama bugünkü kafam olsa çünkü o gün olsa yine harcardım pişman değilim yaptıklarımdan. Sonrasında dediğim gibi biri çıktı karşıma bana dur dedi ve o da soyadımı aldı.

Mesleğinizin dışında yapmak istediğiniz başka meslek var mıydı?

Pilot. Çünkü insanları keşfetmek, gözlemlemek ,  incelemek çok güzel. Mesela birçok ülke gezdim. Bir gün Ukrayna ya gittim. Ukrayna için orası 3.Dünya ülkesi dikkat et kendine demişlerdi. O zamanlar Ukrayna Rusya arasında savaş vardı. Sonra Ukrayna havaalanına indim şehire doğru gittim. Dedim ki burası 3. Dünya ülkesi değil kaçıncı dünya ülkesi sokaklar caddeler tertemiz, insanlar çok saygılı. Fransa’ya gittim orası tam aksine metrolarını kullandım idrar kokusundan 2 durak ötesine gidemedim. Bu farklı kültürleri görmeyi seviyorum. Mesela Yunanistan da çay istiyorum sabah kahvaltısında hasta mısın diyorlar. Pilotlarda bu yelpazede çok geniş yerlere ulaşabiliyorlar. Nitekim ben tıp kazandım ailem devam etmem için çok ısrar etti Ferhat Göçer gibi olursun dediler fakat ben dünyaya geliş amacımın müzik olduğuna inanıyorum. 3-4 kere dünyaya gelsem yine müzikle uğraşırdım. Ama öğretmenlik yapar mıydın dersen asla ama iyi bir öğretmen olduğumu düşünüyorum. Çükü anlık tepkileri seven biriyim. Sahneye de alkışların yüzüme doğru çarpmasını çok seviyorum.

Öğrencilerinize ilk verdiğiniz düşünce nedir?

ATATÜRK. İlk öğretmenliğe başladığım zamandan itibaren aile yetiştirme tarzı öyle Selanik göçmeniyim. Çok şükür Atatürkçü bir ailenin çocuğuyum. Çocuklara da ilahlaştırmadan düzgün bir şekilde Atatürk’ü anlatıyorum. İlk dersimiz hep bu yönde oluyor. Türkiye’de Atatürkçülük duygularının çok eksik olduğunu düşünüyorum. Tabi ona da Peygamber gibi tapmakta yanlış onu dışlamakta yanlış. Ben öğrencilerime doğrusunu öğretmek için elimden geleni yapıyorum. Düşüncelerini değiştirmek değil de benim düşüncelerimi onlara ifade etmeye çalışıyorum. Çocuklara da ilk verdiğim düşünce herhangi bir konuya körü körüne bağlanmamak. Müzik dersiyle ne alakası var diyebilirsin fakat benim dersimde enstrüman 15 dakika çalınıp geri kalan zaman da hayatla ilgili sohbet ediyoruz.

Sesinizi ilk kim keşfetti?

Müziğe başlamaya niyetlendiğimde lisede bir öğretmenim vardı öğretmenlik hayatımda onun yaptığı şeyleri yapıyorum onun izinden gidiyorum adı da Tolga İmrenci’ydi. Sen gitar çalabilirsin dedi bana ve ben şuanda profesyonel bir şekilde gitar çalıyorum. Birçok sanatçıya eşlik ediyorum. Sonra bana gitar aldı hediye olarak bende bu gitarla para kazanacağım dedim. Bir gün Taksime gittim orada Uçurtma adında bir bar açılmış. Bende burada kim sahneye çıkıyor dedim kimse çıkmıyor denildi. Bende bir tane bayan vokal arkadaşım var çok güzel sesi vardır dedim onlarda gelin akşam çalın dediler. Yalnız ortada sesi çok güzel bayan vokal arkadaş falan yok. Arkadaşlarıma söyledim dedim akşam sahnem var bana bayan arkadaş lazım dedim arkadaşımın komşusu varmış düğünlerde şarkı söylüyormuş (Dilek ACAR) sonra biz beraber gittik bara o gece 12 şarkıya karar verdik sonrasında kabul edildik çalmaya devam ettik. 2.ci senenin sonunda o mesela 100 tane söylüyorsa ben 1 tane söylüyordum. Artık programlar dolu tanınıyoruz. Bir gün Dilek geldi sahne alacağız dedi ki ben sahneye çıkamam neden dedim sesime bak dedi hasta olmuştu. O gün sahneyi ben yaptım ertesi günde mekan sahibiyle anlaşma yaptık haftanın 3 günü ben 3 günü Dilek sahne aldı. Yani kısacası Dileğin o gün hasta olması benim sesimin keşfedilmesine sebep oldu.

İlk şarkınızı dinleyen kişi size ne tepki verdi?

Aile ortamında 16-17 kişi vardı. Ben gitar çalıyorum bazıları da şarkı söylüyordu. Bende beste yaptığımı söyledim tabi çal dediler. Herkes bir anda sustu nakarat bitti herkes döndü birbirine daha daha ne yapıyorsun falan dediler bende nasıl bestem nasıl diye sordum abim bana yaklaştı sen sadece gitar çal şarkı söyleme dedi. O dönem ses daha oturmamış çok kalındı yani beğenmemişlerdi sesimi. İlk sahnede aldığım tepki ise İstanbul Aydın Üniversite’sinin mezuniyet gecesinde Abdi İpekçi Spor Salonunda Hande Yener’den sonra sahne almıştım. Sahne çok büyüktü herkes tribünlerde oturuyordu insanlar küçücük gözüküyordu. Gözlerim kapalı şarkıyı söyledim bitti. İnsanlara doğru baktım bir hareket görüyorum ama ses yok. Sonrasında alkış sesleri yüzüme doğru çarptığında çok duygulanmıştım ağlamıştım. Orda da öyle bir tepki verdiler.

Pes ettiğiniz bir an oldu mu?

Konservatuar bitirdim inanılmaz sahneler yapıyorum artık. Sonrasında Show Tv’ de işe girdim uzun dönem çalıştım. Show Tv’den sonra albüm çıkarmaya karar verdim. Albüm yaptım klip çektim her şey tamamlandı. Klibi yayınladıktan sonra çok ünlü bir yapımcının yanına gittim. Yapımcıyla konuştuk anlaştık. 2 gün sonra arayıp başka bir sanatçıyla anlaşmıştık senden önce seninle aynı tarzda olduğu için senin burada olmanı istemiyor dedi. Bende demek ki amcan dayın olacak bu işi bırakıyorum dedim ve öğretmen oldum. Sonrasında  tekrar cesaret buldum. Sanatçılar sergilenmek ister örneğin doktorsun ama yapmıyorsun kime yarar kime doktorsun yapmadıktan sonra benimde ruhum sanatçı dolayısıyla bir şeyleri ifade etmek istiyorum. Üç tane bile öğrenciye şarkı söylesem çok iyi hissediyorum. Bende hayatım boyunca mutlu olacağım işi yapacağım müziği bırakmayacağım. Tutkulu yaptığın bir şey sana iş gibi gelmiyor.

Müzik hayatınızın yüzde kaçını kapsıyor?

Benim görünüş olarak burnum biraz büyük. Üniversitedeki arkadaşlarım senin burnun yok burnunun evresi var diyorlardı. Bende hayatla müziği kıyasladığımda müzik hayatımı işgal etmiyor müziğin içerisinde benim hayatım bir yer işgal ediyor. Müzik kocaman bir deniz ben içerisinde yüzen bir kum tanesi gibi bir şeyim. Bugün Türkiye’de müzik yasaklandı deseler ben onu idam fermanım olarak görür ülkeyi terk ederim.

Kendinize örnek aldığınız bir sanatçı var mı?

Yoldan sapmadan işini iyi yapan bir adam olmak istiyorum. Tarkan’a aşığım, Sezen Aksu’ya bayılıyorum, Sıla’yı çok beğeniyorum. Hayran olduğum onu gibi olmak istediğim ama olamayacağımı bile bile Tarkan diyorum.

 

img-20180125-wa0053.jpg

ÖMRÜNÜ ÖMRÜME İLİKLERMİSİN ?

Geçtiğimiz günler de bloğumuz için ‘ Ömrünü Ömrüme İliklermisin? ‘ isimli kitabıyla yazarlığa adım atan İbrahim Toprak ile Forum İstanbul Midpoint’te bir araya gelerek hoş bir sohbet gerçekleştirdik.

İbrahim Toprağın yazarlık serüveni üniversite yıllarına dayanıyor ilkokul yılların dan bu yana edebiyata düşkünlüğü olan yazar önceleri blog yazarak başladığı yazarlığa kitap çıkararak devam etti.

307

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? İbrahim Toprak kimdir?

Kütahya’nın Hisarcık ilçesin de doğdum. 30 yaşındayım Konya Selçuk Üniversitesi kamu yönetimi mezunuyum. Şuan İstanbul’da yaşıyorum. Çalışkan her zaman olduğum işin için de en iyi olmaya çalışan biriyim. Araştırmayı ve yeni insanlar tanımayı seven biriyim karşıma çıkan her insanın bir sebep ile geldiğine inanıyorum. Daha çok yalnızlığı seven bir insanım çok fazla insanlarla zamanımı boşa harcamaktan hoşlanmam zamanımı dolu dolu geçirmeyi seviyorum.

Yazar olma kitap yazma fikri nasıl doğdu ?

Sürekli okuyarak kendine bir şeyler katarsın daha sonra da etrafına bir şeyler katmak istersin mum gibi düşünelim yandığı zaman etrafına yaydığı ışık gibi etrafını aydınlatırsın. Ben yazmanın öğrenilmek ten çok insana bahşedilmiş bir yetenek olduğuna inanıyorum. Beni yazmaya teşvik eden şey ise hayatımın büyük bölümünü ailemden ayrı geçirmem yalnızlık beni yazmaya itti insanlar dan çok yazılara sığındım diyebilirim. Üniversite de yaşadığım  bir ilişki den sonra yaşadığım acılar ve kederler ile birlikte de kendimi tamamen yazmaya verdim ve sonuç olarak ortaya aşk üzerine bir deneme çıktı.

Kitap yazma sürecin de destek verenleriniz oldu mu?

Ailem tabi ki yazma sürecin de destek oldular bir de üniversite de ki ev arkadaşım Ahmet bu konu da destekçim oldular. Onun dışın da çok fazla destekçiniz olmaz arkadaşın bile olsa bir adım ileri gitmeni istemez. Kitabımın arka kapağına yazılarıyla ünlü psikoterapist İlkim Öz ve Kanal D Londra temsilcisi Ayşegül Ekinci destek verdiler.

Yazarken aradığınız özel koşullar varmı yoksa her koşulda yazabilirim mi dersiniz?

Genelde geceleri yazarım ve yalnız olmam gerekir. Sadece benim ve kitapların olduğu sessiz loş bir ortamı tercih ederim.

Üzerine bu kadar derinlemesine bir kitap yazmışken size aşk nedir diye sorsam neler söylersiniz?

Aşk yok olmaktır. Nasıl yok olmaktır  insan aşık olduğun da kendini unutur. Bir erkek olarak söylersem dünya sevdiğim kadın dan ibaret hale gelir başka kadınları görmem. Kısacası kendini karşı tarafta kaybetmektir yok olmaktır.

Bir dilek hakkınız olsa bunu neyi değiştirmek için kullanırdınız?

Dünyanın daha yaşanılabilir bir yer olması için sevginin hakim olduğu bir dünya dilerdim. Doğru dan kendim için bir şey dilemektense güzelleşen bir dünya ve böylece  dolaylı olarak benim hayatıma da etki edebilecek bir dilek dilerdim.

Başka bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz ?

Evet düşünüyorum yazıyorum şuan zaten ama diğer kitaba göre daha kapsamlı olduğu için daha yavaş ilerliyorum biraz da mesleğim den kaynaklı ve çok araştırıp karşı tarafa güzel şeyler verebilmek için yavaş ilerliyorum. Konu olarak aşk üzerine  başlamıştım bu da yasak aşk üzerine bir kitap olacak içerik olarak Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar benzeri bir tür mü yoksa roman mı olacak kararlaştırmadım çalışmalarım devam ediyor.

Sorularım bu kadar bize zaman ayırıp sorularımızı içtenlikle yanıtladığınız için çok teşekkür ederiz.

Rica ederim yardımcı olabildiysem ne mutlu bana.

 

DİJİTAL DERGİMİZDE YAYINLANMAK ÜZERE BİRÇOK BELEDİYE  VE KİŞİSEL ALANLARDA RESİMLERİ SERGİLENEN TANINMIŞ RESSAM MEHMET KAR İLE BİR BAŞKA RESİM GALERİSİNDE  BİR RÖPÖRTAJ GERÇEKLEŞTİRDİK.MEHMET  KAR’IN RESİM İLE TANIŞMASI BABA MESLEĞİ İLE  ÇOK ERKEN YAŞLARINDA BAŞLIYOR.ESKİ USUL TABELA HAZIRLAYAK BU MESLEKTE ADIM ADIM İLERLEYEN MEHMET KAR İLKOKULDA İLK DERCESİNİ ALIYOR.BAŞARILARINI YURTDIŞINA RESİM GÖNDERMEYE KADAR TAŞIYAN MEHMET KAR YAKINLARDA YİNE NİŞANTAŞINDA KENDİ MEKANINDA  BİR KİŞİSEL SERGİ AÇTI.1 AY SONRA YİNE KARMA BİR  SERGİ AÇILIŞI VAR.BİZI KIRMAYIP DAVETIMIZI KABUL ETTİĞİ İÇİN SONSUZ TESEKKÜR EDIYORUZ KENDİSİNE.

· ÖNCELİKLE RÖPÖRTAJIMIZI KABUL ETTİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.KENDİNİZİ KISACA ANLATIR MISINIZ ?

KAHRAMANMARAŞ 1980 DOĞUMLUYUM.MESLEK HAYATIMA BABAMIN İŞYERİNDE 7-8 YAŞLARINDA BAŞLADIM.ESKİ USUL PANOLAR YAPARAK BOYALAR İLE TANIŞTIM..İLKOKULDA TÜRKİYE ÇAPINDA RESİM YARIŞMASINDA DERECE ALDIM.ASKERE KADAR BABAMIN İŞYERINDE GRAFİK TASARIM,REKLAM İŞLERİNDE ÇALIŞTIM.2002 YILINDA İSTANBUL’A GELDİM.İKİZLER SANAT EVİNDE 10 ÖGRENCİYE RESİM DERSİ VERDİM.2006 YILINDA KADIKÖY’DE DEVAM ETTİM VE TİCARİ RESİMLER YAPTIM.TİCARİ RESİMLER(BÜYÜK RESSAMLARIN RESİMLERİNİN ÇALIŞILMASI)DAHA SONRA FINDIKZADE’DE DEVAM ETTİM VE AVRUPAYA RESİM GÖNDERDİM.REMZİ GÜL’DE 8 RESMİM VAR.HINCAL ULUÇ’TA KEDİ RESMİM VAR.2006’DA ÜSKÜDAR BELEDİYESİ’NDEN 4 ÖDÜL ALDIM.ÜSKÜDAR’DA KEMAL TAMKOÇ İLE YAPILAN SERGİ ÇOK BAŞARILI OLDU VE TURİSTLERİN UGRAK YERİ OLMUSTU.2006’DA BEYOĞLU BELEDİYE’SİNE 30 AGUSTOS ZAFER BAYRAMI KONULU RESİMLER YAPTIM.2008’DE AYNI BELEDİYE’DEN 4.LÜK ALDIM.(DOLMABAHÇE’DEN İSTANBUL).2008’DE KAŞ/KALKAN’DA SANAT GALERİSİ AÇILDI ORDA GÖREV ALDIM.

2009’DA 3.LÜK ALDIM.1999 YILINDA SUNA MARAŞLI’NIN (KAKTÜS YAYINLARI)BANA BİR MASAL ANLAT ADLI KİTABIN RESMİ BANA AİTTİR.2010 VE 2012 YILLARI ARASINDA KAHRAMANMARAŞTA PROJE BAZINDA ÇALIŞTIM.TÜRKİYE’DE İLK AYYILDIZ UYGULAMASI HEYKEL ÜZERİNDE ÇALIŞTIM DAHA SONRA TREND OLDU.BU ŞEKİLDE DEVAM ETTİ MESLEK HAYATIM.

· EĞİTİM HAYATINIZDAN BİRAZ BAHSEDEBİLİR MİSİNİZ ?ÜNÜVERSİTE EGİTİMİ NEDEN ALMADINIZ ?

2005’DE MARMARA ÜNÜV.GÖZTEPE KAMPÜSÜNE GELİŞTİRDİĞİM BİR TEKNİĞİ HOCALARA GÖSTERMEK İÇİN GİTTİGİMDE BUNU BANA NASIL YAPTIĞIMI SORDUKLARINDA O ANDA VAZGECTİM VE İŞİN KENDİ İÇİNDE EĞİTİM ALMAYA DEVAM ETTİM.EĞİTİM DEVAMLI OLMALI BÖYLECE RESİM GELİŞTİRİLEBİLİR.HER ALAN KENDİ İÇİNDE GELİŞTİRİLMELİ.

· DAHA ÖNCE YURT DIŞINDA BİR SERGİDE BULUNDUNUZ MU?

HAYIR BULUNMADIM AMA DAHA ÖNCEDE BELİRTTİĞİM GİBİ RESİMLER GÖNDERDİM.

İLERLEYEN ZAMANLARDA ROMA VE WASHİNGTON’DA SERGİ AÇMAK PLANLARIM ARASINDA.

· SİZE EN ÇOK NE İLHAM VERİYOR ?

İLHAM BEKLEMİYORUM.ESKİDENDİ O İLHAM PERİLERİ HİKAYESİ.

· BAŞKA BİR MESLEKTE ÇALIŞMAYI HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ ?

HAYIR DÜŞÜNMEDİM.BENİM BÜTÜN DÜNYAM RESİM.HAYATIMI ONUNLA KAZANIYORUM.GEÇİMİMİ HEP ONUNLA SAGLADIM.EV İHTİYAÇLARIMI,KİRALARIMI HEP RESİMLE KAZANDIM.

· ETKİLENDİĞİNİZ YERLİ/YABANCI RESSAMLAR KİMLER ?

LEONARDA DA VİNCİ ,REM BRANDT,FAUSTO ZONARA

ERTUĞRUL ATEŞ,UTKU VARLIK,GÜLTEN İMAMOĞLU

· RESİMİ DİĞER SANATLARDAN AYIRAN ÖZELLİK SİZE GÖRE NEDİR VE ONA EN YAKIN SANAT DALI HANGİSİDİR ?

RESİM ÇATIDIR.HİÇBİR MESLEKLE BAGDAŞMAZ.ANOLOJİDİR(İKİ FARKLI ŞEY ARASINDAKİ BENZERLİK)YANİ ÇIKARIMDIR.SANATIN EN ÜSTÜNÜDÜR.KATI DİNLERİ YUMUŞATAN BİLE RESİMDİR. KİLİSELERİ YUMUŞATAN RESİMDİR.COK AGIR VE KATI OLAN DİNLER ANCAK RESİM SAYESİNDE YUMUŞAMIŞTIR.BAKIN MÜZİK DEGİLDİR BUNU BAŞARAN.GÖRSEL ÇOK ÖNEMLİDİR BU ANLAMDA.GÖRÜNMEZ BİR ETKİSİ VARDIR.HEMEN HİSSEDİLMEZ AMA YILLAR SONRA ETKİSİNİ GÖSTERİR.MESELA MÜZİK PARASIZ İCRA EDİLMEZ AMA RESİM ÖYLE DEĞİL .SANAT TARİHİ OKURSANIZ NE DEMEK İSTEDİĞİMİ DAHA İYİ ANLARSINIZ.ÖRNEĞİN MÜZİĞİ YAPANLAR RESSAMLAR KADAR SIKINTI ÇEKMEMİŞLERDİR.

· RESİM YAPARKEN MÜZİK DİNLER MİSİNİZ ? NE TÜR MÜZİKLER ?

AĞIR RESİM YAPIYORSAM KLASİK MÜZİK DİNLERİM AMA POPART GİBİ RESİMLERDE DAHA HIZLI MÜZİKLER TERCİH EDERİM.

· MÜZİĞİ RESMETMENİZ İSTENSE BUNU NASIL YAPARSINIZ ?

MÜZİĞİN TONLARINA GÖRE KAFAMDA ŞEKİLLENEN RENKLER OLUYOR.BUNA GÖRE

YAPARDIM.

· RESİM ÇİFT MESLEKLE YAPILABİLİR Mİ ?MESELA BİR DOKTOR RESİM SERGİSİ AÇABİLİYOR SİZCE OLABİLİR Mİ ?

ÇİFT MESLEKTEN GELEREK OLMAZ.SADECE RESİM YAPILMALI.

· GENÇLERE TAVSİYELERİNİZ NELER OLUR ?BİRÇOK GENCE BU YOLDA DESTEK OLUNMUYOR VE AİLELERİN ISRARLA DOKTOR.MÜHENDİS OLMAK ZORUNDA BIRAKILDIĞI GENÇLER NELER YAPMALI ?

HAYATIN HER ANINDA ZORLUKLAR OLUYOR.İSTEDİKLERİ YOLDA İSTİKRARLA DEVAM ETSİNLER.

· SON OLARAK YAKINLARDA AÇILACAK OLAN BİR SERGİNİZ VAR MI?

EVET.1 AY SONRA BİR KARMA SERGİ AÇILIŞIM OLACAK. GERÇEKLEŞECEK OLAN SERGİME SİZLERİDE BEKLİYORUM.

İÇİME BİR ‘UNUT’ DÜŞTÜ

unnamedFigen Denli  Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi, Matbaa Öğretmenliği ve Grafik Bölümü eğitimleri almıştır. 2016 yılında çıkarmış olduğu ilk kitabı olan ‘İçime Bir Unut Düştü’ ile kendisini tanıma fırsatı bulduğum, yazdığı yazıların benim ve benim gibi birçok insanın duygularıyla ortak noktada buluştuğu Figen Denli ile keyifli bir röportaj yaptık. Elele2017 adına bizi kırmayıp tüm sorularımızı en içten bir şekilde cevapladığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Çok yakında çıkacak olan  ‘Fabrika Ayarları’ isimli ikinci kitabı ile tekrar okuyucularıyla buluşacak ve duygularımıza tekrar dokunacak.

 

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1975 yılında İstanbul’da doğdum. Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Pera Güzel Sanatlar ve Akademi İstanbul’da sinema ve müzik üzerine kısa dönem eğitimler aldım. Bir çok dergide tasarım, metin yazarlığı ve fotoğraf görevlerinin ardından profesyonel yaşamına ortağı olduğu Zekice Reklam’da; reklam kampanyaları ve marka yaratım süreçleri ile sosyal projelerin üretimi konusunda devam ettim. Voleybol, aikido ve okçuluk sporlar ile ilgileniyorum.

 Hobileriniz ve fobileriniz nelerdir?

Hobilerim aynı zamanda işim olduğu için şanslı azınlık grubundayım. Sürekli bir şeyler tasarlıyorum, üretiyorum, yazıyorum. Resim ve müzikle de ilgileniyorum. Şarkı sözü yazıyorum, cover yapıyorum. Her biri meditasyon sayılır ama sık sık meditasyon da yapıyorum.

Fobilerim ise; hoşgörüsüz, saygısız ve çevresine zarar veren insanlar.

Bir dilek hakkınız olsaydı neyi değiştirmek isterdiniz?

Aslında kitabın içinde de var bu sorunun cevabı. ‘Bir dilek hakkım olsaydı annemi geri getirerek başlardım işe’ cümlesi çok derin bir gerçek. Annem benim gücümdü. Dostum, sırdaşım, öğretmenim, herşeyimdi. Tek çocuk olduğum için onunla bağımız yalnızca anne-kız bağı değildi ve onu kaybettiğimde dünyamın yarısını, en neşeli kısmını kaybettim. Keşke bir dilek hakkım olsa…

Hiç kimsenin bilmediği bir özelliğiniz veya sırrınız var mı? Varsa bugüne kadar gizli tutmayı nasıl başardınız?

Balık yerim ama çiğ balığa kesinlikle dokunamam. Çocukken bir arkadaşım sırtımdan içeri canlı balık atmıştı. Sanırım balığa dokunamama sebebim bu yaratıcı şakanın şoku ve ummadığım bir anda sırtımda çırpınan o balık.

Çocukken hayali mesleğiniz neydi?

Tiyatro sanatçısı olmayı hayal ederdim. Tiyatroda gerçek ve gerçek dışı atmosferin bir arada olmasına aşıktım. Besteci ve söz yazarı olmak hatta şarkı söylemek de istiyordum ama bu hayalimi sadece kendim için gerçekleştiriyor olmak yetiyor şimdi.

Sizi en çok ne kızdırıyor ve bu kızgınlıkla baş edebiliyor musunuz?

Saygısızlık. Bir de verilen sözlerin tutulmaması. Saygı ve güven yoksa ben de yok oluyorum. Bu ikisinin olmadığı yerde sevgi zaten yoktur.

En büyük hayaliniz ve gerçekleştirmek istediğiniz projeniz var mı?

Aynı dili, aynı duyguyu taşıyan insanlarla birlikte büyümek, çok kalabalık olmak ve hep birlikte aynı dili konuşmak, koşulsuz sevginin dilini. Sadece sevgiye hizmet etmek, çok sayıda hayata dokunmak ve sevgi içermeyen her şeyi sevgiye dönüştürmek.

Kitap yazmayı küçüklükten beri istiyor muydunuz? Yoksa hayatınızda gelişen olaylar mı yazmanıza sebep oldu?

Küçüklükten beri düşündüğüm bir şey olmamasına rağmen küçüklüğümden beri sürekli yazıyordum. Yazdığım yazıların ve şiirlerin bir kısmını kitapta toplama kararını yakın bir zamanda aldım.

Neden roman şeklinde yazmak yerine kısa denemeler halinde yazdınız?

Şimdiye kadar bütün yoğun duygularımın ifadesi hep şiir, kısa yazı, aforizma ve kısa cümleler şeklinde çıktı benden. Aslında onların hepsi, kendime söylediklerimi kayıt altına almak, üzerinden zaman geçtikten sonra dünümü bugünümle her açıdan tartmaktı. Roman şeklinde olmadı çünkü lirik tarafımı törpüleyemedim. Bu nedenle roman yazmak beni herkesten fazla zorlayacaktır ama olsun, yazmayı düşünüyorum.

Yazıları yazarken kendi hayatınızdan olaylar mı yoksa etrafınızda yaşanan olaylar mı etkili oldu?

Yazdıklarım kendi yaşadıklarım, kendi hayatımda olan olaylardı. Kendi duygularımı aktardım ve tüm kalbimle paylaştım. İç dünyamı paylaşmaya açık olmak zor oldu ancak o kararı bir şekilde verdim.

 Kitabın adını neden ‘İçime Bir Unut Düştü’  -Yoksa Lades Gibi Aklımdaydın- koydunuz? Bunun özel bir nedeni var mı?

Kitabın adını ne koyacağımı çok düşündüm. Birçok isim bulduk ve bu da içlerinden bir tanesiydi. Beni tanıyan insanlara, yakınlarıma sordum. Beni en çok hangisinin ifade ettiğini sordum. Ve genel olarak beni yansıtan ve kitap içeriğine en uygun olan bu isim oldu. Aslında uzun oldu devam cümlesi de var isminin altında. Gerektiğinde unutmanın affetmenin hafifliğini kitabın en başında belli etmek ve aslında kitabın içeriğini de belli eden bir isim oldu. Fakat el yazısı olduğu için genellikle ‘İçime Bir Umut Düştü’ şeklinde de algılandı. O hali de doğruydu aslında.

Yazmanızda etkili olan olay veya ilham veren herhangi bir şey oldu mu?

Elbette yaşadığım olaylar etkili oldu. Ben gereğinden fazla derin yaşayan bir insanım. Aşırı hassas bir yapım var ve bu yüzden genellikle çoğu şeyi içimde yaşarım ve yazıya dökerim. İnsanların kolayca üzerinden geçip silip atabileceği olayları ben hemen silemem, kolayca geride bırakamam. Bir kısmını içimde tedavi ettikten sonra yazıya dökerim bir kısmı da yazıya dökerken beni tedavi eder. Kırılsam da üzülsem de sevinçten havalara uçsam da bütün bu duygular beni besleyen ve pişiren önemli gerçekler. Dolayısıyla hissettiklerimden farklı bir şey hissettiğimde önce yazma reaksiyonunu gösteririm, tıpkı çok sevince sarılmak istemek gibi. Bütün duyguların farklı ve keyifli bir çıkış yoludur yazmak. İnsanı kendisiyle yüzleştiren bir şeydir.

Kitabınız yayınlandığında neler hissettiniz?

Müthiş heyecanlandım. Bir yandan da ‘ya beğenilmezse’ kaygısı yaşadım. Eminim bu ikilemi bir tek ben yaşamadım ama gerçekten çok değişik bir duygu sınavıydı diyebilirim. Okuyanı, beğeneni olabilirdi veya hiç olmayabilirdi. Elbette bu iki duygunun arasında çok gidip geldim. Fakat önemli olanın, yazdıklarımı hisseden bir kişiyle bile temas etmenin, bu kitabı yazmış olmamın nedeni, dünyamı açmamın ödülünü ve emeğimin karşılığı olduğunu gördüm. Sonrasında da az sattı çok sattı diye endişem kalmadı. Çok güzel yorumlar ve destekler aldım okuyanlardan. Mesela “bir cümleniz çok önemli bir kararı vermeme yardımcı oldu” şeklinde mesaj almıştım çok duygulandım. Demek istediğim tam olarak bu. Onunla hala iletişimdeyiz. Bu bağ benim için kitabımın çok satmasından daha değerli.

 Kimsenin okumayacağını bilseniz dahi yazmaya devam eder miydiniz?

Kesinlikle. Çünkü zaten yazdıklarımı okuması gereken ilk kişi benim. Yazdığım herşey benden bana aslında, önce benim okumam, önce benim hissetmem gerekiyor.

 Yazmak için özel bir ortama ihtiyaç duyuyor musunuz? Herhangi bir yerde (parkta, yolda vs.) aklınıza bir şey geldiğinde hemen kaleme alır mısınız?

Genellikle evimde yazıyorum. Fakat seyahatte veya doğanın içinde yazdığımda çok daha mutlu yazıyorum. Özellikle de doğanın içerisindeyken yazmış olduklarım kendimi en iyi ifade edebildiğim hallerimmiş gibi geliyor bana. Çünkü etrafımda kuşların cıvıltısı, rüzgarın sesi, ağaçların ve suyun bilgeliği oluyor. Bulutlara  baktığımda içime dolan huzurun ve sevginin etkisiyle yazarken içimden sanki bambaşka biri çıkıyor. İçeriği aşk olmasa bile aşkla yazıyorum. Doğa bu yüzden tercihim. Öte yandan herhangi bir yerde kağıt kalem yokken yazma krizi gelirse ses kaydı alıyorum unutmamak için.

İnsanların birçoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yoksa yazmak bir yetenek midir?

Herkes kitap yazabilir. Fakat gerçek anlamda, insan yazarak ne yaptığının farkında olmalı yazmadan önce. Çünkü o kitap en az bir kişi tarafından okunacak. Bu kişi kendisi de olsa, dünü ile bugününün arasında kendisine artı değer olarak ne kattığının farkında olmalı. Kaldı ki birilerine ulaşacaksa daha da farkında olmalı. Farkındaysa yazmalı çünkü yazmak, okuyana katkı sağladığı noktada yetenek demektir. Yetenek; çalışma, okuma, araştırma ve alıştırma ile geliştirilir, ancak fayda sağlamayan yetenek yeterli değildir.

 Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven midir yoksa yazmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Hayatım boyunca yazacağımı biliyorum ama hayatım boyunca her yazdığımı yayınlamayacağımı da biliyorum. Bazıları yalnızca kendimle yüzleşmelerim olarak kalacak, bazıları da paylaşabileceklerim, yani bir anlamda meydanın ortasında yine kendimle yüzleşmelerim. Bu kararı hep yazdıklarımın vermesini istiyorum çünkü zaman insanın düşüncelerini, duygularını ve yeterliliğini hızlı değiştiriyor.

Yazdığınız yazılara tarih yazıyor musunuz?

Eskiden atardım. Şimdilerde bazen.

Kitabınız basıldıktan sonra ne tür geri dönüşler aldınız?

Çok güzel geri dönüşler aldım. Harika mesajlarıyla beni mutluluktan ağlatanlar oldu. Dostlarımından ve okurlardan gelen paylaşımların her biri tek tek çok değerliydi.

 Genç bir  yazar adayına neler tavsiye edersiniz?

Genç bir yazar adayına insanın hiç bir şey için –mış gibi yapmaması gerçekten kalbinden geliyorsa yani popüler olmak için değil gerçekten olmak için, hayata değer katacaksa, kendisiyle tanışacak yüzleşecekse, yazdıklarında büyüyecekse ve büyütecekse yazması ama iyi şeyler yazması yani arkasında bırakacağı bir şey olacağından dolayı yazdıklarıyla değer katması ağırlıklı olarak sevgiye katkıda bulunuyor olması, iyiye işaret ediyor olmasını tavsiye ederim.

13714084_153226995107150_316134199_n

 

Resim:Funda AKSU

Röportaj: Funda AKSU

Farklılıkların Merkezi Taksim

Yüzyıllara meydan okuyan birbirinden renkli pasajları, kültür sanat ve eğlence mekanları, balık pazarı, müzik seslerinin birbirine karıştığı sokakları ile özgürlüğün, çok sesliliğin, çok renkliliğin adresidir Taksim.

Türkiye’nin bütün renklerinin bir arada bulunduğu Taksim, İstanbul’un nabzının attığı ve 24 saat durmadan yaşayan bir yerdir. Ne mevsimler etkiler kalabalığını, ne de saatler. İster İstiklal Caddesi’nde yürüyüp kalabalığa karışın, ister eşsiz mimarisiyle yıllara meydan okuyan binalarını izleyin, ya da  cadde boyunca size farklı müzik zevkleri yaşatacak sokak çalgıcılarını dinleyin, durup yapabileceklerinizin sonu olmayan bir yer hayal edin işte orası Taksim!

Tarihi Pasajlar: Taksim’in en eski şahitleridir yüzyıllara meydan okuyan birbirinden renkli pasajlar. Atlas PasajıHalep Pasajı, Aznavur Pasajı, Hazzopulo Pasajı, Markiz Pasajı, Çiçek PasajıSuriye Pasajı, El-Hamra Pasajı ve Avrupa Pasajı aradığınız her şeyi uygun fiyatlara bulabileceğiniz yerlerdir. Hediyelik eşyadan, kıyafete, takıcılardan, kitapçılara birçok seçenek sunar size yüzyıllara meydan okuyan ve günün her saati hareketli olan pasajlar.

Cami ve Kiliseler: Sadece yeme – içme, eğlence sektörüne açısından değil, tarihi ve turistik gezi açısından da renkli ve hareketlidir Taksim. Yüzyıllık binalara, pasajlara, cami ve kiliselere de ev sahipliği yapar bı kozmopolit semt. St. Antuan KilisesiHüseyin Ağa Camii, Cihangir Camii, Firuzağa Camii, St.Louıs Fransız Latin Kilisesi, Ayios Nikolaos Ortadoks Kilisesi, Galata Ermeni Kilisesi, St.Benoit Kilisesi ve Avios Panteleimon Kilisesi’dir.

 

Fotoğraf Kaynak : http://www.mercureistanbultaksim.com/tr/cevre/taksim/

Blog at WordPress.com.

Up ↑